Bu Heykel, modern bireyin içsel çatışmalarını ve varoluşsal sancılarını derin bir biçimde yansıtan bir figürden oluşuyor. Her bir yüz, insanın en temel ve en çarpıcı duygularını betimliyor; biri çığlık atarak bir acıyı dışa vururken, diğeri içine kapanmış, sessiz bir yas ifadesi taşıyor.
Ağzı açılmış, adeta bir çığlık atan bir yüz görüyoruz. Bu ifade, insanın kendini ifade etme çabasını ve sessiz bir dünyada yankı bulamayan sesi temsil ediyor. Çığlık, aynı zamanda korkunun ve çaresizliğin bir ifadesi. Ancak bu ses bir boşlukta kaybolmuş gibi, heykelin donukluğu ve hareketsizliği bu çığlığın duyulmayan bir haykırış olarak kalmasına neden oluyor.
Yarı insan, yarı iskelet görünümüyle ölüm temasına bir gönderme. Bu Heykel, yaşam ve ölüm arasındaki geçişi, insanların kaçınılmaz sonuyla yüzleşmesini sembolize ediyor. Yüzdeki yıpranmışlık, hayatın izlerini taşıyor; bu, modern insanın yaşadığı yorgunluğu temsil ediyor.
Beyin yerine Kalbin olması, duygu ve aklın denge önemini ifade ediyor.Duyguların akıl üzerinde bilincil halegeldiğini, insan davranışlarının duygularla yönlendiğini veya rasyonel akıl ve sezgisel hislerin birleştiği bir dengeyi ifade eder.
Ayrıca, Beynin yerine Kalbin olması,
– İnsanlık/Empati
– Modern İnsan/Duygusal Karmaşa
– Sanatsal Eleştiri
– Bireysel Ruh/Aşkınlık
gibi konularıda izleyiciye düşündürebilir.
Bu heykel , insanın kendisiyle ve çevresiyle olan ilişkisini sorgulatan bir eser olarak öne çıkıyor. “Çığlığın Sessizliği” başlığıyla, Heykelin çığlığının varoluşsal tema etrafında birleştiği bir metafor sunuyor. Modern insanın içsel çatışmalarını ve duygusal karmaşıklığını simgeleyen bu eser, izleyiciyi kendi iç dünyasıyla yüzleşmeye davet ediyor.